"Mükemmel Kusurludur! : Ruby Sparks Filmi Üzerine"
Hikayede ana karakterimiz Calvin, başta şaşırsa da durumdan memnun kalıyor. Bencilce Ruby'i herkesten kaçırıyor ve kendine saklıyor. Hepimiz sorgulamamızı yaparken "Oh işte ne güzel" dediğimiz yerde, yazarımızın ideal kadını Ruby sıkılmaya başlayınca daktilosunun başında ona biçim vermeye başlıyor. Ve hiç şaşırtmayan biçimde her ikisi de mutlu olamıyor. En sonunda Ruby'i özgür bırakmak zorunda kalıyor.
Hep söylerim. Birini hayatıma alırken dört şeye bakmayı öğrendim; Kalbime, aklıma, ruhuma ve bedenime uyuyor mu? Bu dört boyutta o kişiyle bir olabiliyor muyum? Elbette daima bu dört unsurun tamam olması mümkün olmuyor. Bir şeyler bize uymuyor.
Bu durumda tam filmdeki gibi "ama neden şöyle değil, değişmesi gerek" diye cümleler kuruyoruz içten içe. Bu yüzden partnerimizi baskı yapıyor, manipüle ediyor hatta kırıyoruz. Kimi zaman sorun karşımızdakinin fiziksel görünüşü, bir davranışı bazen ise size veremedikleri oluyor.
Daha evvel hak ettiğinizden daha azına razı olmayın demiştim. Ancak şunu gözden kaçırmamak gerek. Mükemmel diye bir şey yok. Hayatımıza giren insanlara karşı elbette bir süzgecimiz olmalı. Kendine değer veren bir şey sevgi, saygı ve değer görmüyorsa ilişkide kalamayacaktır.
Amaçlarınıza uymuyorsa, kişinin gelişi sizin istediğiniz çerçevede ve saygıyla değilse hayır demek gerekir. Çünkü bu bir deneyim değildir ve pahalıya mal olabilir. Ancak hayatımızdaki insanların bize bir şeyler aynaladığını unutmamak önemli. bir ilişkiden bizde olmayan özelliği alamayız. Gerçek ve yumuşak bir sevgi sende yoksa seviyor'muş gibi yapana aşık olursun. O halde burada neye bakmalıyız?
Dört boyuttan birinde sorunlar olduğunda, hep şunu sordum kendime; neden bu beni rahatsız ediyor? İstediğim gerçekte ne? En derinde hangi duygu bana bunu hissettiriyor? Örneğin maddi durumu iyi biriyle olmak neden önemli? Güven ihtiyacı ve yoksulluk duygusundan mı?
Bir erkeğin güçlü olması için zengin mi olmalı? Ya da partnerimin giyim tarzını neden beğenmiyorum? Onun bana karşı fedakar olmadığını düşündüren ne? Fedakarlık tanımım nedir? Yoksa onun kendinden ödün vermesi mi? Yargılarım neler?
Bu sorulara verdiğiniz cevaplar, kök duygu ve yargılar bize aslında kendimizle ilgili birçok veri verecektir. Fark edeceğiz ki aslında mesele bizimle ilgili. Bu aşamada çıkan sonuçlardan memnunsak ve hayatımızdaki kişi bu sonuçlara uymuyorsa, biz bu husus çözülmeden yapamıyorsak, kabul veremiyorsak partnere, mecburen sistem kişiyi hayatımızdan çıkaracaktır.
Fakat kişi aslında size uygun ama yukarıda anlattığım tarzda bazı şeyler sorunsa tek bir yol kalacaktır. Kişiye kabul vermek ve kendimize ayna tutarak elde ettiğimiz duygu ve yargıları temizlemek.. Çünkü hayatınızdan atamayacağınız kişiyi değiştiremezsiniz, sadece kendinizi ve olaya bakış açınızı değiştirebilirsiniz. Neyi beğenmiyorsak kendi içimizdeki yansımasını bulmalıyız.
"Ben böyle birini istememiştim" ya da "Ama kaybetmek istemiyorum, değişse çok güzel" dediğinizi duyar gibiyim. Filmde Calvin, aslında tam istediği ve hayal ettiği kişiyi çekti. Ama korkuları, yaraları her ne ise bunları ilişkisinde birebir yaşadı.
Ruby aynaydı. Hayatımıza giren insanları biz belirliyoruz. Sınır çekme//kötü yanlarımızı dönüştürme sınavı bu. Kaybetmemek için sınır çekmez veya bu değerlendirmeleri yapmadığınızda kaybediyorsunuz. Calvin Ruby'nin gitmesinden korktu. Sonucunda Ruby gitmişti. Çekim yasası çalıştı.
Ne yazık ki Calvin gibi hepimiz kişiye odaklıyız. O şöyle olsun, gitmesin, mükemmel bir ilişkim olsun vb. Burada geri döndürme tekniklerine katılıyoruz. Oysa kişiye odaklanmak hatadır. Vücudunuz, zihniniz tanımadığı bir duyguyu çekemez.
Önce istediğiniz her ne ise (aşk, para, başarı) o duyguyu tanıtmanız gerekir. Bununla ilgili bir çalışmayı ayrıca paylaşacağım.
Yorumlar
Yorum Gönder